19 Aralık 2013 Perşembe

MERHABA, BEN ZİLLİ!!

Merhaba! Ben Zilli..

Bu eve aşağı yukarı bir sene önce geldim.  Hayal meyal bir kafesten çıkarıldığımı, bir kutuya konduğumu hatırlıyorum. İstanbuldan Ankaraya giden bir otomobilin arka koltuğunda, içinde bebek bezi serili bir karton kutuda, hafif sallantıların getirdiği tatlı sersemlikle uyumuşum. Sonra eve geldik..

Kafeste geçirdiğim günlerden sonra, ohoooo, burası pek büyük pek geniş.. Keşfedecek yer çok, girip çıkacak dolap çekmece bol; koklayacak , tırmalayacak eşya dolu. Mamam hazır, suyum var. Çişimi kakamı da mis gibi bir kuma yapıyorum. Oooh,  sonra da uyuyorum.. İyi oldu, yahu..

Bir kadın var, burada. Gözümün içine bakıyor. Tanımam etmem, önce pek yanaşmadım ama, ertesi gün iyice kokladım etrafında dört dönüp. Mamamı falan o veriyor, neme lazım.. Onun da beni bekliyor gibi bir hali vardı ; bi zıplayıp kucağına çıktım.Yerleştim. Kafamı sevip okşamasına izin verdim. Hoşuma gitti. Ben de kafamı kaldırıp kadının gözlerine baktım, onu iyice tanıyayım diye. Benimle bir yandan konuşuyor, yumuşacık, usul usul..Uzun uzun yüzüne baktım, inceledim. O benden daha tedirgin...

Anladım ki, daha önce hiç kedi sevmemiş; öyle yol ortasında, parkta bahçede gördüğün kediye "pisipisi" demek gibi birşey değil bu çünkü. Daha önce bir hayvanla iletişim kurmamış doğru dürüst.. Olabilir; öğrenecek.. Ben hallederim..

O benim annem artık...

Burası da benim evim.
 ( Kediler tarafından sahiplenilenler bilir; ben yine de bir not ekleyeyim: "benim evim" demek "artık onların evi değil" demek)