26 Aralık 2013 Perşembe

Ergen olmuşum, haberim yok.

Bu aralar içim kıpır kıpır.

Böööyle...

Nasıl anlatayım..

Hep böyle halılara kilimlere sürünesim var. Hele paspas bulursam hiç kaçırmıyorum, devrile devrile dönüyorum üstünde. Bi de, bizim beyler dışarıdan gelmiyorlar mı, o ayakkabıların kokusuna bayılıyorum bayılıyorum. Sarılıp sarılıp kokluyorum. Kimseye pek yanaşasım yok; canımı sıkıyorlar. Kendi kendime kalayım istiyorum.

Ben kaçtıkça daha çok üzerime geliyor annem, daha da kötü oluyor işler o zaman. Ben hiç istemiyorum beni sevmesini- yani istiyorum tabii de, ne biliyim bu aralar değil.
Ben uzak durunca, üzülüyor o da. Ama, ne yapayım, istemiyorum.

Bir de çok bağırasım var. Ayy, valla sabahtan akşama. Yani uyurken,bir tek, susuyorum ancak. Bütün gün bağırmaktan, yerlerde sürtünmekten helak oluyorum.

Nedir bu ya?

Bak, okşamasınlar şu sırtımı, elimde değil, kıçım havaya kalkıveriyor işte, hiç hoş değil; ben ister miyim?
....................
Yine veteriner...Bu sefer pek bir kurcalamadılar beni. Yan odaya aldılar, oooh,  bir uyudum, bir uyudum. Böyle derin derin.. Uyandığımda, annemi gördüm. Gülüp duruyordu; çok şaşkın bakıyormuşum. Kibar kadın, "çok aptal bakıyosun Zilli" demedi başkalarının yanında. Çok şaşkınım aslında, haklı;  hiç böyle derin uyumamıştım.. 

Bir de bir şeyler var belden aşağımda, hafif bir sızı, bir gıdıklanma. Belden aşağımı da bağlamışlar sargı beziyle. Ama canım yanmıyor, iyiyim.  Uyku iyi gelmiş bana, huzurluyum, hafiflemiş hissediyorum. 

Annem niye dolu dolu gözlerle bakıyor bana ya, sargı bezini mi beğenmedi?

25 Aralık 2013 Çarşamba

Üç travmadan sonra sonuç: Yazık bana!

Anne, canım acıyor benim..
Bi bak patilerime falan. Bişiler var. 
Kulaklarımda, gözlerimin üstünde de mi var? Ha, evet acıyo biraz. Sivilce gibi.
Canım yemek yemek de istemiyor; yatayım ben böyle.. 
Yok, gelmem ben veterinere, sen git . 
Girmem o taşıma sepetine. Böyle de dört patimle tutunurum, girmem içine. 
Git bi sor, ne olmuş bana; ben gelmem..( Tabii ki sepetin içindeki salam yine başımı döndürdü, yakalandım)

Efenim, strese bağlı dermatit olmuşum üzerinize afiyet. 
Ben dedim di mi? Şimdi işin yoksa, her gün veterinere taşın; iğne ye.. Her gün o sepete girdin girmedin meselesi... 
Siz beni bunalıma sokun, iğneleri ben yiyeyim. Öfff be öff.. Beş gün..
.Şşştt.. 
Anne..
Asma suratını.Üzülme sen ya, iyi olucam. Valla bak..
Hazır gidip geliyoruz, veterinerden azcık yaş mama alsana..

24 Aralık 2013 Salı

Badem için ilk dersler..

Bu kız deli.. Bak ciddi söylüyorum.. 
 
Boyuna posuna bakmadan üstüme atlıyor. Uçan Badem! Arkam dönük, meşgulüm kardeşim; yok, pat tepemde bu.
Çocuk bakıcılığı yapıyoruz resmen.
 
Beni de uyutuyorlar akılları sıra-  ben abla olmuşum, o daha küçükmüş filan. Yok ya.. mamaya ortak olurken iyi di mi; hiç öyle kardeş kardeş yemiyo deli.
 
Aç bu be, yazık ..Ne bulursa yiyor ama, olmaz ki. Biraz öğretmek lazım, çeki düzen vermek lazım. 
Önce kokliycen, nazlanicen, her şeyi yemiycen.. 
 
Mesela salam ye tamam, ama kenarı köşesi azıcık kurumuşsa falan. Hayır, asla.. Arkanı dön git. Bak nasıl tazesini kutudan çıkarıp veriyorlar. 
Yeme onu. Yeme kızım..
Kime diyorum ben?

Yani, tamam, şu kadar zamandır, ben de evi dört döndüm, girebildiğim kadar yere girdim ama, bu kız başka.. Çok tozlu oralar diyorum, umurunda değil. Sen çık dolabın tepesine , dolaş dur. Mutfak dolapları, gardrop tepeleri onun mekanı. Ben aşağıdan izlerim onu; hiç gözden kaçırmam; ama yanına falan da gitmem.
 
Yok ben çıkmam, hiiiiç uğraşmam yani. Ne yorayım kendimi?
 
Ben çekmece içi severim. Özellikle siyah tişörtlerle dolu olan çekmece de favorim. 
Annem her gün çamaşır yıkıyor; kıl tüy diye diye, niye bilmem.. Çok temiz kadın, çok..

23 Aralık 2013 Pazartesi

Bu yaz ne oldu biliyor musunuz? - 3- ( Bademle Tanışma)

Annem geldi, annem geldi! Çok mutluyum, çok sevinçliyim.. de..

Annem, İstanbul'dan eve bir kutuyla döndü. Hani beni arabayla getirirken içine koyduklarına benzer bir kutuyla.

Yok canım,  şaka değil mi? Oyuncak bu.
Kutudan küçücük bana benzeyen bi "şey" çıktı..
Bi patilesem..
Ay hareket ediyor; bana doğru geliyor. 
Yaa, bi de bu çıktı başıma. Ben tepelerim bunu!
 
Dur bakayım, ne diye çağırıyorlar, “Badem!”
 Badem mi ? Bunun tek gözü yok be.. Ne bademi.. ha ha haaaa!!


Dur Badem, çok yaklaşma canım. Hatta uzak dur. Yaklaşma diyorum, bak, fena olur.. Hırlıyor bi de haspam. Ben de hırlarım.. 
Ehe.. 
Hmm...
Güzel.. 
Mücadeleci bir arkadaş.. Çok üstüne gitmemek lazım.. Dursun bakalım, bir iki gün.. Geri gider belki.

Ama bak bu üç etti. Ay yani ben strese girmeyeyim kim girsin..
 

22 Aralık 2013 Pazar

Bu yaz ne oldu biliyor musunuz? -2- ( Evden uzakta)

Annem beni iki gün evde yalnız bıraktı. İstanbula gitmiş. Gerçi baba var ama, o da sabah çıkıp akşam geliyor. Neyse mama, su var..

O ne ya, kapı açık mı kalmış? Sokak kapısı? Şu dışına çıkmak için deli olduğum kapı? Yeni maceralar gezegeni apartman sahanlığı görünüyor aralıktan.
 
Az biraz itelesem ??
 Evet. EVET! Dışarıdayım.
Çok değil, azıcık gidicem bak.. Kapıdan uzaklaşmayacağım. Valla bak. Paspastaaaaaan, azıcık merdivene doğru. İki adım. Bu merdiven nereye gidiyor? Bakim mi bi? Çok değil; birkaç basamak. Uzaklaşmam evden, yok canım, sadece en alt merdivene kadar..
 
Ay dur, sesler var, birileri geliyor.. Ay, ay, kim bu şimdi? Geri döneyim. Kapı ..  Kapı hangisiydi? Bizim ev hangisiydi diyorum ? 
Yaklaşıyorlar, ama beni görmedi kimse. Bak şimdi ya, olacak iş mi bu ? Ne yapıcam ben şimdi, oooff.. Aa, apartman boşluğuna bakan bir pencere var; açık. Oraya zıplasam? Görmesinler beni. Böyle yüksekte, pencere pervazında dururum..Ee, bu kata çıkan olmadı; girdiler yabancılar kendi evlerine.. Ben de oturur beklerim burada.

Ee, ama neredeyse bir saat oldu; baba farkında değil mi evde olmadığımın?  Ya gelmezse? Ya artık hep bu pencere pervazında yaşarsam? Hep burada kalırsam? Evim, oyuncaklarım, mama kasem? Ağlıycam bak valla..
 
Baba geliyor. Heyecanlı ve korkmuş görünüyor; yüzü bembeyaz, bütün evin altını üstüne getirmiş gibi... Haa, beni mi aradı acaba?
 
Buradayım ki.
 
Ama gelmem. Annem gelsin.. İstanbuldaysa İstanbulda.. Çağırın gelsin. 
Baba, birini bulmuş beni ikna etmesi için. Aaa, valla uzandı adam buraya kadar; aferin. Ama gelmem. Yooook, gelmem. Ne o mama mı? Daha iyi bir şey bulun. Gelmeeeem....
 
Annem ne zaman gelecek diyorum size?
Bak valla beni strese sokuyorsunuz ya.

21 Aralık 2013 Cumartesi

Bu yaz ne oldu biliyor musunuz?-1- ( Pimapen Macerası)

Yazın, sıcak bir gündü. O gün  eve ustalar geldi.
Evin bütün pencerelerini söktüler. Yaşasın, istediğim yerden pencereye çıkabilirim; sarkabilirim. He he heyyyt..
Aa, annem beni niye banyoya kapadı? Ben burada ne yapacağım, sıkılırım yahu.. Mamamı, suyumu da getirdi..
Eyvah, kumumu da getirdi. Bu iş fena.. Ben buradayım anlaşılan bütün gün .
Yapma yaaa... Valla çok sıkılırım.
Banyo kapısının dışından da ne çok gürültü geliyor;. Her bir matkap sesinde fırlıyorum yerimden; hiç hoş değil, hiç. Ben iyisi mi çamaşır makinesinin arkasına, kuytuya gireyim.. Hiç hoşlanmadım bu kargaşadan, gürültüden, buraya kapatılmaktan; çok gerginim, canım çok sıkkın.
Gelsin de beni akşam bu daracık kuytuda uyumuş bulsun, üzülsün, içi titresin.

Bak bu sıkıntı benim bi yerimden çıkar sana söyleyeyim. Dargınım sana..
Tamam, yaş mama ikramın da iyi olmuş, bayıldım gerçi, bir kase daha olsa yerim, o başka.. 
Ama, kendi vicdanını temizlemek için yapıyorsun bu ikramı bana, bir nevi özür.. 
Gelmiycem işte kucağına...
Geleyim mi? Hadi geleyim..

20 Aralık 2013 Cuma

Kanatlı kediler hakkında..


Yaa, çok peşimden geliyor bu kadın ya.. 
Zilli aşağı, Zilli yukarı, Zilli neredesin?
Nerede olacağım, şu hani ütüleyeceğim diye temiz çamaşırları üst üste istiflemiştin ya, hah işte orası yumuşak, güzel de kokuyor. Uyuyordum orada.. Ne oldu ki? 
Zilli yapma, Zilli etme... 
Niye yani nedir derdi, anlamıyorum ki ; onlar sofraya oturmadan, ben kontrol ediyorum masadaki yemekleri , fena mı? Hem belki ilginç bişi bulurum... Bir de her şey yerli yerinde mi bakalım? Yerini beğenmediğim, hop aşağı..
Ay ay, çok kızıyor bazen.Yok, daha fazla zorlamayayım ben bunu, yazık.. Sonuçta annem o benim. Mamayı da o veriyor, hatırlatırım.
Çoook tatlıııı, di miiiii?
Pardon.
Kedinin kanatlısı olmaz. Ben bulsam kuşu yerdim; bu yiyememiş. Annemin ısrarıyla koyduk bu resmi buraya; yoksa benim  işim olmaz.
 
 

19 Aralık 2013 Perşembe

MERHABA, BEN ZİLLİ!!

Merhaba! Ben Zilli..

Bu eve aşağı yukarı bir sene önce geldim.  Hayal meyal bir kafesten çıkarıldığımı, bir kutuya konduğumu hatırlıyorum. İstanbuldan Ankaraya giden bir otomobilin arka koltuğunda, içinde bebek bezi serili bir karton kutuda, hafif sallantıların getirdiği tatlı sersemlikle uyumuşum. Sonra eve geldik..

Kafeste geçirdiğim günlerden sonra, ohoooo, burası pek büyük pek geniş.. Keşfedecek yer çok, girip çıkacak dolap çekmece bol; koklayacak , tırmalayacak eşya dolu. Mamam hazır, suyum var. Çişimi kakamı da mis gibi bir kuma yapıyorum. Oooh,  sonra da uyuyorum.. İyi oldu, yahu..

Bir kadın var, burada. Gözümün içine bakıyor. Tanımam etmem, önce pek yanaşmadım ama, ertesi gün iyice kokladım etrafında dört dönüp. Mamamı falan o veriyor, neme lazım.. Onun da beni bekliyor gibi bir hali vardı ; bi zıplayıp kucağına çıktım.Yerleştim. Kafamı sevip okşamasına izin verdim. Hoşuma gitti. Ben de kafamı kaldırıp kadının gözlerine baktım, onu iyice tanıyayım diye. Benimle bir yandan konuşuyor, yumuşacık, usul usul..Uzun uzun yüzüne baktım, inceledim. O benden daha tedirgin...

Anladım ki, daha önce hiç kedi sevmemiş; öyle yol ortasında, parkta bahçede gördüğün kediye "pisipisi" demek gibi birşey değil bu çünkü. Daha önce bir hayvanla iletişim kurmamış doğru dürüst.. Olabilir; öğrenecek.. Ben hallederim..

O benim annem artık...

Burası da benim evim.
 ( Kediler tarafından sahiplenilenler bilir; ben yine de bir not ekleyeyim: "benim evim" demek "artık onların evi değil" demek)